Uzaylılar Neredeler? – Fermi Paradoksu nedir?

Bu yazı Hasan ERYILMAZ tarafından 28.06.2020 tarih ve 11:58 saatinde Fizik kategorisine yazıldı. Uzaylılar Neredeler? – Fermi Paradoksu nedir?

makale içerik

Uzaylılar Neredeler? – Fermi Paradoksu nedir?
İnternette ara Kısa Linki Kopyala

Biraz şehir dışındayken, bir ihtimal bir kamp yaparken kafanızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda yıldızlar normalden oldukca daha parlak, çok daha çok ve çok daha yakın görünür. Ve gözlerinizi bu şölende gezdirirken büyülenirsiniz. Karışık duygular hissedersiniz. Büyülenmenin yanında bir miktar korkarsınız bu büyüklük karşısında. Daha sonrasında varoluşsal bir kriz baş gösterir. Çok küçük hissedersiniz. Sonra bir noktada neredeyse herkesin aklına şu soru gelir.

Bu kadar fazla yıldız. Bu kadar geniş alan… Bu kadar fazla olasılık.

Evrende gerçekten bir tek mıyız? Oralarda bir yerlerde başka canlılar yok mu? Olmalı! Öyleyse. Nerede bunlar?

Fakat. Burada bir sorun var. Gökyüzüne baktığımızda. Bize sonsuz gibi gelen o boşluk… Şöyle söyleyeyim size. Evinizin arka bahçesine bakıp bütün evreni anladığınızı, gördüğünüzü düşünmekten farksız. Çünkü uzayın bu çıplak gözle gördüğümüz kısmı harbiden bizim arka bahçemizden farksız.

Yani bir ömür formu arıyorsak, uzaylıları arıyorsak uzağa, oldukca oldukca daha uzağa bakmamız ve inanılmaz sayılardan ve olasılıklardan bahsetmemiz gerekiyor.

Hazır mısınız?

Gökyüzüne baktığımızda. Sayısız gibi gelen parlak noktaların, yıldızların sayısı ortalama 2500’dür. Yani çıplak gözle maksimum bu kadar yıldız görebiliyoruz. Ve bu galaksimizdeki yıldızların tamamının yüz milyonda birine muadil geliyor ancak. Bunların tamamı da bizlere 1000 ışık yılından daha yakın. Yani Samanyolu galaksimizin %1’ine tekabül ediyor bu da. Şöyle gösterelim. Gördüğümüz yer işte şu kırmızı yuvarlak içerisindeki kısım sadece.

 Biraz daha açılalım. Tahminlere nazaran galaksimizde 100 ila 400 milyar arası yıldız var. Ve evrende de nerede ise bu civarda galaksi bulunuyor. Ortalama 200 milyar galaksi. Ancak bir sorun var. Bunlar ancak gözlemlenebilir evrende bulunan galaksilerin sayısı.

Hadi bakalım.

Yani tahminimiz şu yönde. Evrenin tamamında. Farklı görüşler ve hesaplamalar var sadece bu hesaplamaların maksimumunu alırsak. Toplamda. 10 trilyon galaksi bulunuyor. 10 trilyon.

Her galakside yaklaşık 100 milyar yıldız olduğunu farz edersek. Tahmini 10 üzeri 24 yani 1.000.000.000.000.000.000.000.000 civarı star olduğunu düşünüyoruz. İnanılmaz. Tabi bu sayının çok tahmini olduğunu belirtelim tekrar. Sayı harbiden sonsuza doğru gidebilir.

Fakat aslolan çılgınlık şurada başlıyor.

Bir güneş sistemi oluşturabilecek güneşimize benzer yıldızların sayısına bakalım.

Burada da bilim insanları bu sayının %5 ila   arasında değişebileceğini söylüyor.

Yani tüm evreni bırakın sadece gözlemlenebilir evrende 500 kentilyon güneş benzeri star bulunuyor.

Tabi ayrıca bu yıldızların kaçında dünyamıza benzer bir gezegenin bulunduğuna yönelik tahminler de mevcut. Yani su bulunan, benzer ısı koşullarına sahip ve hayatı destekleyebilecek gezegenler. Bununla ilgili tahminler de " ila P içinde. Minimumdan gidersek evrendeki yıldızların %1’inin yörüngesinde 100 kentilyon kadar, doğrusu 1.000.000.000.000.000.000 civarı dünyamıza benzer gezegen bulunma ihtimali var. Şöyle somutlaştıralım isterseniz. Dünyadaki bütün kum tanelerini düşünün. Sahilde üzerinde yürüdükleriniz dahil. Her bir kum tanesi başına 100 kadar muhtemel dünya…

Ve bunlar dikkatli, minimumdan aldığımız değerler. Ve bunlar gözlemlenebilir evrendeki olasılıklar.

Nefes kesici değil mi?!

Biraz daha olasılıkları düşürelim isterseniz.

Tüm bu olası gezegenlerin sadece %1’inde milyarlarca sene sonra bizimki gibi ömür oluştu diyelim. Ve bu yüzde 1’in de ancak yüzde 1’inde bizim şeklinde akıllı yaşam formları oluştu diyelim. Oldukça kısıtladık olasılıkları.

Ama bu durumda bile gözlemlenebilir evrende 10 katrilyon kadar bizimki benzer biçimde bir gezegen olmalı. Medeniyetler.

Tüm bu olasılıkları daha da daraltalım. Sadece bizim galaksimiz, samanyolu galaksisine uygulayalım. Karşımıza şöyleki bir sonuç çıkıyor. Bizim mahallemiz diyecebileceğimiz galaksimizde 1 milyar civarı dünya benzeri gezegen ve 100 bin civarı bizim gibi parlak zeka ömür formu bulunabilir.

Akıllarda tek bir soru.

Nerede kardeşim bu uzaylılar?

Merak etmeyin. Yalnız değilsiniz.

Bunu soran ancak hepimiz değiliz. Dünya Dışı Akıllı Yaşam Arama kurumu özetlemek gerekirse SETI isimli bir kurum bu tip parlak zeka ömür formlarından gelebilecek sinyalleri dinliyor. Sadece bizim galaksimizde 100.000’den fazla parlak zeka yaşam formu bulunabiliyorsa ve bunların %1’i bile bir biçimde bir sinyal yayabilecek durumdaysa. O zaman. Ufak da olsa. Bir şey. Bir sinyal. Bir şey yakalamamız gerekir değil mi? Yani olmaması imkansız. Değil mi?

Maalesef.

Daha durun. Olasılıklar da daha bitmedi.

Şimdi. Biz yine dar bakıyoruz olaya.

Yani. Bizim güneş sistemimiz daha çook genç. 4.5 milyar sene kadar. Yani. Farz edelim. 8 milyar yıl önce tıpkı bizimkine benzer bir hikayesi olan bir gezegen oluşmuş olsun. Bu durumda bu gezegende ortaya çıkacak bizim gibi tırnak içinde “zeki” bir türün bizden çook daha uzun bir süresi olacaktır. Şöyle düşünün. Bugün insanlığın 100 yılda, hatta 5 yılda geldiği yeri düşünün. Sonra bundan 100 yıl sonrasını bir hayal edin. 1000 sene sonrasını. Hadi. 10.000 sene sonrasını. Acayip gelişiriz değil mi? Müthiş işler başarırız. İşte bu 8 milyar yıl ilkin oluşan gezegende ortaya çıkmış olan parlak zeka türün bizlerden tam olarak 3.4 milyar yıl daha fazla süresi olacaktır. Yani 3.4 milyar sene daha ileride, daha gelişmiş, aşmış artık şu demek oluyor ki bir şekilde yıldızlararası seyahatleri çözmüş olması gerekiyor değil m!

Ancak işte aslolan sıkıntı da bu varsayımda ortaya çıkıyor…

Şimdi. Tam bu noktada mühim bir mevzudan bahsetmemiz gerekiyor. Kardashev Ölçeğinden.

Bu ölçek Nikolai Kardashev isimli Sovyet bir astrofizikçi tarafından oluşturulmuştur ve en kolay haliyle medeniyetleri kullanabildikleri enerji miktarına göre kategorilere ayırır.

Bu ölçekte Tip 1, Tip 2 ve Tip 3 olmak suretiyle 3 kategori bulunur. Bunlar da şu şekildedir.

Tip 1 seviyesindeki bir uygarlık bulunduğu gezegendeki bütün enerjiyi kullanabilen medeniyettir.

Tip 2 bir uygarlık sisteminin merkezindeki güneşin enerjisinin tamamını bereketli biçimde kullanabilen medeniyettir. Burada dünyaya kurulan güneş panellerinden filan bahsetmiyorum. Bildiğiniz gidip güneşe yada çevresine santraller vs kurup gücünü kullanmaktan bahsediyorum. Bununla ilgili en deli teorilerden birisi Dyson Küresidir mesela. Onu da ayrı bir yazıda konuşalım olmadı.

Tip 3 bir medeniyet ise bambaşka bir seviye. Bu ölçüde artık laf mevzusu medeniyet bir galaksinin tamamına eşdeğer enerjiye erişebilen medeniyettir. 

Peki bizler şu anda neredeyiz.
Bununla alakalı Carl Sagan bir oran vermişti.

0.7. Evet. Henüz kendi gezegenimizi bile tam olarak bereketli halde kullanabilen bir seviyeye ulaşamadık. Bayağı ilkel durumdayız şu anda.

Tip 1 olmamıza bile daha oldukca var.

Fakat az ilkin de bahsettiğim laf konusu olası eski gezegenlerin 3.4 milyar yıl daha fazla süresi vardı ve bu durumda yine söylediğimiz benzer biçimde bir biçimde Tip 3 bir medeniyete erişebilecekleri yeterince süreleri vardı. 

Ve yeniden baştaki olasılıklara ve rakamlara dönersek. Tüm olasılıklar içinde muhtemel gezegenlerin %1’inde bile tüm galaksiyi kolonize edebilecek Tip 3 medeniyetler bulunma ihtimali söz mevzusu olsaydı sadece bizim galaksimizde minimum 1000 tane Tip 3 medeniyet bulunmalıydı. Ve bu tip medeniyetlerin enerjisini düşündüğümüzde kesinlikle fakat ne olursa olsun onlar bizi bulurdu esasen. Ancak.

Henüz. Hiçbir şey görmedik. Hiçbir şey duymadık ve hemen hemen kimse bir çayımızı bile içmeye gelmedi!

O yüzden tekrar ve tekrar soruyoruz.

Neredesiniz kardeşim?

Paradoksumuz hayırlı olsun. Fermi Paradoksu dediğimiz şey de tam olarak bu işte.

Yani bütün olasılıklar, tüm oklar bu tip medeniyetlerin olabileceğini hatta olması gerektiğine işaret ediyor ve ama yok işte. Tamam bizler gidemiyoruz, göremiyoruz fakat olsalardı onlar gelirlerdi. Dediğim gibi. Onlar bizi aslına bakarsan bulurlardı bir biçimde. Çook çok ilkin hem de…

Ama.

Yok.
Haliyle bizim bu paradoksa verebileceğimiz bir cevabımız da yok.

Fakat. Bazı “muhtemel” cevaplarımız da yok değil. Yani birtakım teoriler, birtakım fikirler…

Kaldı ki kime sorarsanız size oldukca farklı teoriler sunacaktır. Her insanın, her bilim insanının kendine ilişkin bir görüşü mevcut bu konuda. Zira şu anda bu konuda insanlar dünyanın düz olup olmadığını tartıştığı zamanda nede olsa o haldeyiz. Büyük bir karanlık. Bir bilinmezlik.

Öncelikle.

En yaygın görüşlerden biri şu.

Yine Kardashev ölçeğine dönersek. Tip 2 veya Tip 3 medeniyetlerden herhangi bir haber almadık bundan dolayı bu medeniyetler aslında yok. Yani yok.

Yani. Evrenin büyüklüğü ve olasılıkların çokluğuna baktığımızda matematik bizlere ne olursa olsun olması gerektiğini söylüyor. Bırakın evreni. Sadece kendi galaksimizde binlercesi olmalı. Ama yok. O zaman işin arasında başka bir şey var. Yani yoklar fakat niçin olmadıklarını sadece başka bir kuram açıklayabilir.

Buna da “THE GREAT FILTER” diyoruz. Yani BÜYÜK FİLTRE!

Büyük filtre teorisi bize şunu söyler. Sıfırdan 3. Tip medeniyete doğru giden yolda bir duvar var. Dev bir duvar. Kimsenin aşamadığı. Bu zamana kadar bizim seviyemize ulaşmış tüm medeniyetlerin tosladığı bir duvar.

Fakat bu duvar nerede? İşte bu sorunun cevabı tüm insanlığın kaderini ilgilendiriyor. İki ihtimal var burada. Bir iyi bir de fena haber.

İyi haber şu olabilir.

Bu duvarı aşan ilk uygarlık biziz. Eşsiziz. Bizden ilkin başka gezegenlerde bizim gibi medeniyetler vardı sadece hiçbiri bizim şu anda bulunduğumuz seviyeye yaklaşamadı bile. Ya da esasen bir hayatın başlaması kendi başına Büyük Filtre olabilir. Belki de sayısız gezegende tek bizde 3 milyar yıl önce ortaya çıkan ilk canlı türleri olan prokaryot canlılar kaynıyordur sadece bunların bir sonraki seviyeye atlaması işte Büyük Filtredir.

İşte bu iyi haber. Yani bu durumda trilyon kere trilyon kere trilyonda bir bir olasılığı gerçekleştirmiş ve Büyük Filtreyi arkamızda bırakmış ve Tip 3 bir uygarlık olarak bütün galaksiyi kolonize etme yolunda ilerliyor olabiliriz.

Ancak.

Diğer bir ihtimal da bu filtreye henüz ulaşmamız olmamız.

Eğer konum böyleyse. Durum pek iyi değil.

Bu durumda bizim seviyemizdeki bir uygarlık bir müddet sonra yok olmaya mahkumdur.

Bu herhangi bir şekilde gerçekleşebilir. Teknoloji de olasılıklardan biri. O kadar gelişiyor ki teknoloji sonucunda sonumuzu getiriyoruz. Ya da delinin biri bir nükleer harp başlatıyor. Ya da daha doğal bir neden. Bir gama ışını patlaması mesela. Bir biçimde bütün medeniyetler belli bir ölçüde kendini yok ediyor olabilir.

Dediğim şeklinde. Bu durumda işler pek iyi görünmüyor.

Umalım ki Büyük Filtreyi çoktan geride bırakmış olalım.

Daha oldukça fazla fikir yürütebiliriz ancak elimizdeki temel argümanlar bunlar.

Bir biçimde ya o kadar eşsiz bir türüz ki tüm evrene yayılabilecek ilk Tip 3 medeniyet biz olacağız veya evrenin geri dönüşüm kutusunda yerimizi alacağız.

Sizce ne tür bir senaryo laf konusu? Yani gerçekten fazlaca özel miyiz yoksa milyarlarca kozmik atıktan biri miyiz sadece?

Fakat bu mevzuyu normal olarak burada da bırakmayız. Fermi paradoksu, Büyük Filtre bu mevzuda konuşulabilecek en temel konular. Öncelikle iyi haberden yola çıkaran tip 2 yada 3 medeniyetler ilkin kendi sistemlerini sonra tüm galaksiyi iyi mi kolonileştirebilir, bunun için neye ihtiyacımız var onu bir konuşalım. Sonrasında zaten kozmik yolculuğumuz aklın sınırlarını zorlayan duraklara doğru devam edecek.

Anahtar Kelimeler : Biraz,şehir,dışındayken,,bir,ihtimal,bir,kamp,yaparken,kafanızı,kaldırıp,gökyüzüne,baktığınızda,yıldızlar,normalden,oldukca,daha,parlak,,çok,daha,çok,ve,çok,daha..

Pinterest Google News Sitesinde Takip Et Facebook Sayfamızı Takip Et Google Play Kitaplar