ÂŞIK EDEBİYATI

Bu yazı Hasan ERYILMAZ tarafından 29.05.2020 tarih ve 17:10 saatinde Türk Dili kategorisine yazıldı. ÂŞIK EDEBİYATI

makale içerik

İnternette ara Kısa Linki Kopyala


Anadolu sahasında ortaya çıkan âşık edebiyatı ürünleri, genel olarak 16. yy.dan itibaren takip edilebilmektedir.  
Âşık Edebiyatının Özellikleri 
 Sözlü edebiyatta, " kam, şaman, ozan, baksı " adlarıyla anılan şairlerin yerlerini, halk edebiyatında “âşık”, “saz şairi” ve “halk şairi” almıştır.  Sözlü edebiyat şairleri, şiirlerini “kopuz” eşliğinde söylerken; âşıklar, şiirlerini “karadüzen, tambura, cura, çöğür, bozuk, divan sazı, meydan sazı" gibi isimler verilen bağlama eşliğinde söylemişlerdir.   Halk edebiyatı geleneğine bağlı olarak âşıklar “bade içerek” saz çalma ve şiir söyleme yeteneğine kavuşmuştur.  Genellikle köy ve kasabalarda usta-çırak ilişkisiyle yetişen âşıklar, “irticalen” (doğaçlama) şiir söyleyebilme yeteneğine sahiptir.   Âşık atışmaları, âşık karşılaşmaları, “muamma” ve “lügaz” adı verilen manzum bilmeceler söylemek âşık edebiyatının yaygın geleneklerindendir.  Âşıklar, yetiştikleri çevrelere göre “köy âşıkları, şehir âşıkları, konargöçer âşıklar, asker âşıklar” gibi simlerle anılmışlardır.  Âşıklar, divan şairleri gibi yüksek bir eğitim almayıp halkın içinde yetiştikleri için bir kısmı okuma yazma bilmez.   Eserler, yapı ve içerik bakımından sözlü edebiyat ürünleriyle benzerlik göstermektedir.  Şiirlerde, aşk, özlem, ölüm, kahramanlık, doğa gibi konular işlenmiştir. Konular, divan şiirine kıyasla daha somut bir şekilde ele alınmıştır.  Şiir dili samimi, canlı ve sadedir.   Edebi sanatlara divan şiirinde olduğu kadar çok yer verilmemiştir.   Divan edebiyatında olduğu gibi âşık şiirinde de kalıplaşmış ifadelere (mazmunlara) yer verilmiştir. (İnci: diş, kalem: kaş, elma: yanak, ok: kirpik vb.)  Divan edebiyatında olduğu gibi âşık şiirinde de şairler mahlas (tapşırma) kullanmışlardır.  Şiirlerin nazım birimi dörtlüktür ve şiirler hece ölçüsüyle söylenmiştir. En çok 7’li, 8’li ve 11'lihece ölçüleri kullanılmıştır.   Gevheri, Âşık Ömer, Kâtibi, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni gibi divan şiirinden etkilenen bazı âşıklar aruz ölçüsünü de kullanmışlardır.   Dönemin âşıklarından birçoğunun hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsünü de kullandığı göz önünde bulundurulursa sadece hece ölçüsüyle şiirler yazan âşıkları belirtmek daha yerinde bir tespit olacaktır: Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Ercişli Emrah, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal.   Âşık şiirinde ses ön planda olduğu için kulak için kafiye anlayışı benimsenmiştir. Genellikle yarım ve cinası uyak kullanılmıştır.  Koşma, semai, varsağı, destan gibi nazım şekillerinin yanı sıra; konuları bakımından güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt gibi nazım türleri kullanılmıştır.  Divan edebiyatının etkisiyle halk edebiyatında aruzla oluşturulan bazı nazım biçimleri de ortaya çıkmıştır. Bunlar: “Divan (divanî), selis, semai, kalenderî, satranç, vezn-i âher”dir.  Divan edebiyatı şairleri, şiirlerini “divan” adlı şiir kitaplarında toplarken; halk şairlerinin şiirleri, “cönk” ve “mecmua” denen şiir kitaplarında toplanmıştır.  Âşık edebiyatının önemli temsilcilerinden bazıları, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Âşık Veysel Şatıroğlu’dur. 
Âşık Edebiyatı Nazım Tür ve Biçimleri 
Âşık edebiyatı nazım biçimleri: Koşma, semai, varsağı, destan. 
Âşık edebiyatı nazım türleri: Güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt. 
Not: Semai, varsağı ve destanları bir nazım biçimi değil; koşma biçiminin nazım türü olarak kabul edenler de vardır. 
Âşık Edebiyatı Nazım Biçimleri 
Koşma  
 Koşma,  eklemek, katmak bağlamak anlamlarına gelen “koşmak” sözcüğünden gelmektedir.  Âşık edebiyatının en sevilen ve en yaygın olarak kullanılan nazım biçimidir.  Sözlü edebiyattaki “koşuk”un âşık edebiyatındaki karşılığıdır.  Genellikle 11'li hece ölçüsüyle oluşturulan koşmalar, 6+5 ya da 4+4+3 duraklı olarak yazılır. Ancak 7’li ve 8’li olup 4+3 ve 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da vardır.  Genellikle 3-5 dörtlükten meydana gelmektedir. Ancak daha fazla dörtlükten oluşan koşmalar da vardır.  Kafiye örgüsü genellikle “xaxa/bbba/ccca” ve “abab/cccb/dddb” şeklindedir.   Konu bakımından divan edebiyatındaki gazel ve şarkıya benzeyen koşmalarda genellikle, aşk, özlem, ayrılık, gurbet, acı ve doğa güzelliği gibi lirik konular işlenir.   Şiirler genellikle saz eşliğinde, “makam” veya “hava” denilen bir ezgiyle okunmaktadır.  Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer.   Yapısı bakımından, düz (asıl) koşma, yedekli koşma, ayaklı koşma, dedim-dedili koşma, musammat koşma, ve zincirleme koşma gibi çeşitleri vardır.  Konularına göre, güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt olmak üzere dörde ayrılır. 
 
Keklik gibi taştan taşa sekerek Gerdan açıp gelişini sevdiğim Sağa sola taksim etmiş örgüsün Onar onar bölüşünü sevdiğim … Sarardı gül benzim soldu diyerek Hasret kıyâmete kaldı diyerek Hani Ruhsâtî de noldu diyerek Arayıp da buluşunu sevdiğim (Ruhsâtî) 
 
Semai 
 Semaiyi bir nazım biçimi değil; koşma nazım biçiminin bir türü olarak da kabul edenler vardır.  Genellikle 8’li hece ölçüsüyle yazılırlar.  Koşma gibi genellikle 3-5 dörtlükten meydana gelmektedir. Ancak daha fazla dörtlükten oluşan semailer de vardır.  Kafiye örgüsü koşma gibi genellikle “xaxa/bbba/ccca” ve “abab/cccb/dddb” şeklindedir.   Koşmada olduğu gibi, aşk, sevgi, doğa güzelliği gibi konular işlenmektedir.  Nazım biçimi olarak düşünüldüğünde semai ve koşmayı birbirinden ayıran en temel özellik hece sayılarıdır.   Koşmaya göre daha canlı ve kıvraktır. 
 Semailerin kendilerine özgü ezgileri vardır. Tür olarak düşünüldüğünde bu yönüyle güzellemelerden ayrılır.  Konularına göre, güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt olmak üzere dörde ayrılır.  Son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.  Halk edebiyatında aruzla söylenmiş semailer de vardır.   Karacaoğlan en ünlü semai şairlerindendir. 
İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif diye … Karac’oğlan eğmelerin Gönül sevmez değmelerin İliklemiş düğmelerin Çözer Elif Elif diye (Karacaoğlan) 
 
Varsağı 
 Varsağıyı, bir nazım biçimi değil; koşma nazım biçiminin bir türü olarak da kabul edenler vardır.  Güneydoğu Anadolu'da yaşayan Varsak boyu şairleri tarafından özel bir ezgiyle söylenen şiirlerdir.  Hece sayısı, dörtlük sayısı ve kafiyesi bakımından semaiye benzer.  Semai gibi genellikle 8’li hece ölçüsüyle yazılırlar.  Semai gibi 3-5 dörtlükten meydana gelmektedir. Dörtlük sayısı daha fazla da olabilir.  Kafiye örgüsü semai gibi genellikle “xaxa/bbba/ccca” ve “abab/cccb/dddb” şeklindedir.   Koşma ve semaide işlenen konu ve temalar varsağıda da işlenir.   Varsağılar, meydan okuyan, yiğitçe ve mertçe bir üslûpla söylenir.  Semailerden ayrılan en temel özelliği içinde “behey, bre, hey” gibi ünlemlerin geçmesidir.  Son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.  Bu türün en güzel örneklerini Karacaoğlan vermiştir. 
Bre ağalar bre beğler Ölmeden bir dem sürelim Gözümüze kara toprak Dolmadan bir dem sürelim … Karacaoğlan der cânân Güzelim sözüme inan Bu ayrılık bize heman Ermeden bir dem sürelim (Karacaoğlan) 
 
Destan 
 Destanı bir nazım biçimi değil; nazım türü olarak da kabul edenler vardır.  Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir. Dörtlük sayısı 100’ü geçen destanlar vardır.  Âşık edebiyatındaki destanlar, sözlü dönemde oluşturulan doğal destanlarla karıştırmamalıdır. Bu destanlar birer yapay destan örneğidir.  Genellikle 11’li hece ölçüsüyle yazılmaktadır. 8’li hece ölçüsüyle yazılanlar da vardır.  Kafiye örgüsü koşma gibi genellikle “xaxa/bbba/ccca” ve “abab/cccb/dddb” şeklindedir.  Son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.  Konularına göre, savaş destanları, doğal felaket, sağlın hastalık gibi olaylarla ilgili destanlar, kahramanlık destanları, güldürü destanları, övgü destanları, nasihat destanları, yergi destanları, atasözleri destanları, yaş destanları, din ve ahlak konulu destanlar gibi türlere ayrılmaktadırlar.  Kayıkçı Kul Mustafa'nın “Genç Osman Destanı” âşık edebiyatının en ünlü destanlarındandır. 
İbtida Bağdad’a sefer olanda Atladı hendeği geçti Genç Osman Vuruldu sancaktar kaptı sancağı İletti bedene dikti Genç Osman … Kul Mustafa karakolda gezerken Gülle kurşun yağmur gibi yağarken Yıkılası Bağdad seni döğerken Şehitlere serdar oldu Genç Osman      (Kayıkçı Kul Mustafa) 
 
Not: Nazım biçimi olarak düşünüldüğünde koşma, semai, varsağı ve destanın birçok açıdan ortak özelliklere sahip olduğu görülmektedir. Bu dört nazım biçimini şu şekilde ayırabiliriz: 
a. Koşma ve destan genellikle 11’li hece ölçüyle yazılması açısından 8’li hece ölçüsüyle yazılan semai ve varsağıdan ayrılır. b. Varsağılar içinde “behey, bre, hey” gibi ünlemler geçmesi yönüyle semailerden ayrılır. c. Destanlar ise en uzun nazım biçimi olması yönüyle koşmalardan ayrılır. 
Âşık Edebiyatı Nazım Türleri 
Âşık edebiyatı nazım türleri genellikle koşma ve semai şeklinde yazılmaktadır. 
Güzelleme: Kadın, aşk ve doğa gibi güzelin ve güzelliklerin anlatıldığı şiirlerdir. En ünlü şairi Karacaoğlan’dır. 
Çukurova bayramlığın giyerken 
Çıplaklığın üzerinden soyarken 
Şubat ayı kış yelini koğarken 
Cennet demek sana yakışır dağlar 
… 
Karac’oğlan size bakar sevinir 
Sevinirken kalbi yanar göyünür 
Kımıldanır hep dertleri devinir 
Yas ile sevincim yıkışır dağlar 
(Karacaoğlan) 
 
Koçaklama: Kahramanlıkların ve savaşların yiğitçe bir üslûpla anlatıldığı şiirlerdir. Bu türün en ünlü şairleri, Köroğlu ve Dadaloğlu'dur. 
 
Kalktı göç eyledi Avşar elleri 
Ağır ağır giden eller bizimdir 
Arap atlar yakın eyler ırağı 
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir 
… 
Dadaloğlu’m yarın kavga kurulur 
Öter tüfek davlumbazlar vurulur 
Nice koç yiğitler yere serilir 
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir 
(Dadaloğlu) 
 
Taşlama: Adaletsizlik, yolsuzluk gibi toplumun ve insanların bozuk yönlerinin eleştirildiği şiirlerdir. Divan edebiyatındaki karşılığı hiciv, Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta yergi olarak adlandırılır. Bu türün ünlü şairlerinden bazıları Seyrani' ve Kazak Abdal’dır. 
 
Eşeği saldım çayıra 
Otlaya karnın doyura 
Gördüğü düşü hayıra 
Yoranın da avradını 
… 
Kazak Abdal söz söyledi 
Cümle halkı dahl eyledi 
Sorarlarsa kim söyledi 
Soranın da avradını 
(Kazak Abdal) 
 
Ağıt: Başta ölüm olmak üzere, savaş, doğal afet, hastalık, gurbet ve bir kızın evlenmesi gibi durumlarda yazılan şiirlerdir. Sözlü edebiyattaki karşılığı sagu, divan edebiyatındaki karşılığı mersiye’dir. 
… 
Civan da canına böyle kıyar mı 
Hasta başın taş yastığa koyar mı 
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı 
Al giy allı balam şalların hani 
… 
Sen de Hıfzî gibi tezden uyandın 
Uyandın da taş yastığa dayandın 
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın 
Yeller mi savurdu küllerin hani 
(Kağızmanlı Hıfzî) 
Halk Edebiyatında Aruzla Yazılan Nazım Şekilleri 
Divan (Divanî): Halk şairlerinin divan şairlerinden etkilenerek aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün”  kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazdığı şiirlerdir.  
Semai: Halk şairlerinin divan şairlerinden etkilenerek aruzun “mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün” kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazdığı şiirlerdir. 
Selis: Halk şairlerinin divan şairlerinden etkilenerek aruzun “feilâtün feilâtün feilâtün feilün” kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazdığı şiirlerdir. 
Kalenderi: Halk şairlerinin divan şairlerinden etkilenerek aruzun “mefûlü mefâîlü mefâîlü faûlün” kalıbıyla gazel, murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazdığı şiirlerdir. 
Satranç: Halk şairlerinin divan şairlerinden etkilenerek aruzun “müfteilün müfteilün müfteilün müfteilün” kalıbıyla musammat gazel şeklinde yazdığı şiirlerdir. 
Vezn-i Âher: Halk şairlerinin divan şairlerinden etkilenerek aruzun “müstefilâtün müstefilâtün müstefilâtün müstefilâtün” kalıbıyla murabba şeklinde yazdığı şiirlerdir. 
ÂŞIK EDEBİYATININ ÖNEMLİ SANATÇILARI1 
 16. yüzyıl: Hayali, Köroğlu, Kul Mehmet, Karacaoğlan   17. yüzyıl: Âşık Ömer, Ercişli Emrah, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa  18. yüzyıl: Levnî  19. yüzyıl: Dertli, Erzurumlu Emrah, Dadaloğlu, Bayburtlu Zihnî, Seyranî, Ruhsatî, Çıldırlı Âşık Şenlik, Sümmanî  20. yüzyıl: Kağızmanlı Recep Hıfzı, Âşık Veysel Şatıroğlu, Posoflu Âşık Müdami, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova, Neşet Ertaş, Mahzunî Şerif, Âşık Murat Çobanoğlu, Muhlis Akarsu, Ozan Arif  
16. YÜZYIL: 
Hayalî 
 Hayatı hakkında kesin bir bilgi bulunmayan Hayalî’nin şiirlerinden hareketle, 1578 Osmanlı-İran savaşına katılan bir “asker şair” olduğu anlaşılmaktadır.   Hece ölçüsünün yanında aruz veznini de kullanmıştır.  
Köroğlu 
 Köroğlu’nun kimliğine dair ortaya atılan çeşitli bilgiler, tarihte Köroğlu adında birden çok kişinin yaşadığını göstermektedir. Ancak hayatları hakkında hâlâ kesin bilgiler bulunmayan bu kişiler zamanla birbiriyle karışmış ve bu şahsiyetlerin birçok özelliği iç içe geçmiştir.  
 
Âşık Köroğlu: Şiirlerinden hareketle Âşık Köroğlu’nun, 1585’te Özdemiroğlu Osman Paşa ile İran seferine katılmış bir “asker şair” olduğu anlaşılmaktadır. 
 
Destan/Halk Hikâyesi Kahramanı Köroğlu: Destan kahramanı olan Köroğlu’nun yaşamına dair bilgiler, halk arasında efsaneleşmiş olan hikâyelere dayanmaktadır. Bu hikâyelerde,                                          
1 Âşık edebiyatı şairleri hakkında bilgi verilirken (Alptekin & Sakaoğlu, 2006), (Aslan, 2008), (Oğuz, et al., 2013) kaynaklarından faydalanılmıştır.  
Köroğlu’nun asıl adı Ruşen Ali olarak geçmektedir. Bolu Beyi'yle olan mücadelesiyle tanınan kahraman, halk arasında kavganın ve özgürlüğün sembolü olmuştur. Koçaklamalarıyla ünlü olan şair, coşkulu bir üslûpla sade şiirler yazmıştır. “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu.” ifadesi Köroğlu’yla bütünleşmiştir. 
 
Kul Mehmet 
 I. Ahmet devri vezirlerinden Üveys Paşa’nın oğludur.  Aydın’da vergi memurluğu yapan âşık, Celalî isyanlarını bastırmakla görevlendirilmişse de bu görevini tamamlayamadan vefat etmiştir.  Hece ölçüsünün yanı sıra aruzla da şiirler yazmıştır.  
Karacaoğlan 
 Ünü Anadolu sınırlarının dışına taşan Karacaoğlan, sadece döneminin değil, Türk halk edebiyatının en büyük şairidir. Bu nedenle birçok âşık ondan etkilenmiştir.  Âşık edebiyatında “Karacaoğlan” mahlasını kullanan başka şairler de olmuştur. Bu durum onun hayatı ve şiirleri hakkında bilgi edinilmesini zorlaştırmıştır.  Bazı kaynaklar Karacaoğlan’ın 17. yy.da yaşadığını söylese de son araştırmalar onun 16. yy.da yaşamış bir şair olduğunu göstermektedir.  Karacaoğlan genel kanıya göre Çukurovalıdır. Ancak çok sevilen bir âşık olmasına bağlı olarak Karacaoğlan’ın doğum ve ölüm yerleri hakkında da çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bu anlamda, Yunus Emre gibi, onun memleketinin de bütün Anadolu olduğu söylenebilir.  Gezgin bir âşık olan Karacaoğlan’ın şiirlerinin konusu genellikle aşk, doğa ve gündelik yaşamdır. Şiirlerinde dini-tasavvufi konulara çok yer vermemiştir.  Şiirlerinde sade ve içten bir dil kullanmıştır. Eserlerinde Arapça ve Farsça kelimeler yok denecek kadar azdır.  Şiirlerinde ağırlıklı olarak 11’li ve 8’li hece ölçülerini kullanmıştır. Divan edebiyatının etkisinde kalmayan Karacaoğlan, aruz ölçüsünü kullanmamıştır. 
17. YÜZYIL: 
Âşık Ömer 
 Osmanlı-Rus savaşlarına katılmış olan Âşık Ömer, “asker şair”dir.  Medrese eğitimi görmüş olan şairin Arapça ve Farsça bildiği anlaşılmaktadır.  Hem hece hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazmıştır.  Şiirlerinde aşk, doğa, kahramanlık ve tasavvuf gibi konular işlemiştir.  Dönemine göre ağır bir dili vardır.  Âşık Ömer mahlasının yanında “Adlî” mahlasını da kullanmıştır.  1707 yılında İstanbul’da öldüğü düşünülmektedir.  “Şairname” adlı şiiriyle ünlüdür. Bu şiirde 100’ün üstünde şairden bahseder. 
Gevheri 
 Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmayan Gevherî’nin asıl adı kaynaklarda Mustafa ve Mehmet olarak geçmektedir.  İstanbul’da doğduğu düşünülen şair; İstanbul, Bursa, Rumeli, Şam ve Bağdat’ta divan kâtipliği görevinde bulunmuştur.  Şiirlerinden medrese eğitimi aldığı anlaşılmaktadır.  
 Hem hece hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazan Gevherî, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde daha başarılıdır.   Şiirlerinde genellikle aşk konusunu işlemiştir.  Müzikle de ilgilenen şairin besteleri ve kendine ait olan bir “Gevherî” makamı vardır.  Divan sahibi bir âşıktır. 
Ercişli Emrah 
 Van’ın Erciş ilçesinde doğduğu düşünülmektedir.  Erzurumlu Emrah ile karıştırıldığı için uzun süre Ercişli Emrah’ın varlığından haberdar olunamamıştır.   Erzurumlu Emrah’tan ayrılan en önemli özellikleri: Medrese eğitimi almamış olması, sadece hece ölçüsünü kullanmış olması ve bunlara bağlı olarak da şiirlerinde yabancı kelimelere rastlanmamasıdır.  Hayatı etrafında oluştuğu düşünülen “Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi” adlı ünlü bir halk hikâyesinin kahramanıdır.   Şiirlerinde yöresel bir dil ve sade bir Türkçe kullanan Ercişli Emrah, genellikle aşk, insan ve doğa sevgisi konularını işlemiştir. 
Kayıkçı Kul Mustafa 
 Yeniçeri askeri olan Kayıkçı Kul Mustafa, bir “asker âşık” olarak birçok sefere katılmıştır.  Döneminin tarihi, siyasi ve sosyal olaylarına şiirlerinde yer vermiştir.  Şiirlerini sade bir Türkçe ile yazan şair, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.  Kayıkçı Kul Mustafa’nın en ünlü şiiri, “Genç Osman Destanı”dır. 
18. YÜZYIL: 
Levnî 
 Asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir.  Edirneli olan Levnî, İstanbul’da yaşamış ve 1733 yılında vefat etmiştir.  Osmanlı döneminin ünlü minyatür sanatçısı olan Levnî, sarayın baş ressamlığı görevinde bulunmasının yanı sıra şiirler de yazmıştır.  Hem aruz hem de hece ölçüsüyle şiirler yazan Levnî, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde daha başarılıdır.  Halk edebiyatının ilk ve en güzel “atasözü destanı” ona aittir. 
19. YÜZYIL: 
Dertli 
 Asıl adı İbrahim olan Dertli, 1772 yılında Bolu’nun Gerede ilçesinde doğmuştur.  Babasının ölümünden sonra Halil Ağa’nın topraklarını elinden alması üzerine köyünü terk eder.  Gezgin bir şair olan Dertli, Anadolu’nun birçok yerini dolaşmış ve âşıklık yaparak geçimini sağlamıştır.  Hem aruz hem de hece ölçüsüyle şiirler yazan Dertli, heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır.  Şiirlerinde, din, tasavvuf, beşeri aşk, tabiat, hiciv ve toplumsal konuları işlemiştir.  1845 yılında Ankara’da vefat etmiştir. 
Erzurumlu Emrah 
 Erzurum’un Ilıca beldesinde doğmuştur.  Sevdiği kızla evlenemeyince Erzurum’dan ayrılır ve Anadolu’nun birçok yerini gezerek âşıklık yapar.  Medrese eğitimi aldığı anlaşılan Erzurumlu Emrah, Nakşibendi tarikatına mensuptur.  Şiirlerinde hem aruz hem de hece veznini kullanan Erzurumlu Emrah, çok başarılı olmasa da ağırlıklı olarak aruz ölçüsünü kullanmıştır.  Şiirlerinde bolca Arapça ve Farsça kelimeler kullanmıştır.  Şiirlerinde aşk, ayrılık, gurbet ve tasavvuf konularını işlemiştir.  Kendi ismini taşıyan “Emrah Güzellemesi” adlı makam bugün hâlâ kullanılmaktadır. 
Dadaloğlu 
 Çukurova’da yaşayan Türkmenlerin Avşar Boyu’ndan olan Dadaloğlu’nun 1785’te doğduğu düşünülmektedir.  Âşık Musa’nın oğlu olan Dadaloğlu’nun asıl adı Veli’dir.  Şiirlerinde sadece hece veznini kullanmıştır.  Şiirlerinde genellikle Avşar aşiretinin yaşam tarzını anlatan Dadaloğlu, yaşadığı toplumun sözcülüğünü yapmıştır.  Konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçirilmek istenmesine karşılık, “Ferman padişahın dağlar bizimdir.” diyerek padişaha karşı gelmiştir.   Kavga, kahramanlık içeren koçaklamalarının yanı sıra; aşk, sevgi, doğa konularını işlediği güzellemeleriyle ünlüdür.  Dadaloğlu’nun koçaklamalarında Köroğlu’nun epik tarzı; güzellemelerinde ise Karacaoğlan’ın lirizmi görülür.  Dadaloğlu’nun 1868 yılında öldüğü düşünülmektedir. 
Bayburtlu Zihnî 
 Asıl adı Mehmed (Muhammed) Emin olan Zihnî, 1797 yılında Bayburt’ta doğmuştur.  Çeşitli devlet memurluklarında bulunan âşık, bu sebeple Anadolu’nun birçok yerini gezmiştir.  Medrese eğitimi aldığı anlaşılan Zihnî, şiirlerinde hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.  Daha çok aruz ölçüsüyle şiirler yazmasına karşın heceyle yazdığı şiirlerde daha başarılıdır.  Taşlamalarıyla ünlü olan Zihnî, bu özelliğine bağlı olarak bazen memuriyetten istifa etmiş bazen de sürülmüştür.  Bayburtlu Zihnî 1859 yılında vefat etmiştir.  Bir “divan”a sahip olan şairin diğer eserleri, “Sergüzeştname-i Zihnî” ve “Kitab-ı Hikâye-i Garibe”dir. 
Seyranî 
 1800 yılında Kayseri’nin Everek (Develi) ilçesinde doğan Seyranî’nin asıl adı Mehmet’tir.  Yoksul bir ailenin çocuğu olan Seyranî’nin babası imamdır.   Medrese eğitimini bilinmeyen sebeplerden dolayı öğrenimini yarıda bırakmıştır.  Askerlikten sonra İstanbul’a gitmiş ve âşıklık yapmıştır.  Hem aruz hem de hece ölçüsüyle şiirler yazan şair, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde daha başarılıdır.  Şiirlerinde genellikle din, ölüm, ahlak, toplumsal eleştiri ve adaletsizlik gibi konular işlemiştir.   Nükteli bir üslûba sahip olan Seyranî, taşlama ustasıdır.  Saray ve çevresini de hicvetmekten çekinmeyen Seyranî, bu yüzden İstanbul’u terk edip köyüne dönmek zorunda kalmış ve burada 1866 yılında vefat etmiştir. 
Ruhsatî 
 1835 yılında Sivas’ın Deliktaş beldesinde doğan Ruhsatî’nin asıl adı Mustafa’dır.  12 yaşında anne ve babasını kaybeden Ruhsatî’nin iyi bir eğitim almadığı anlaşılmaktadır.  Ruhsatî saz çalamayan bir kalem şairidir.  Nakşibendi tarikatına mensuptur.  Hem aruz hem de hece ölçüsüyle şiirler yazan şair, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde daha başarılıdır.  Şiirlerinde köy, aşk, doğa, taşlama, öğüt ve tasavvuf konularını işlemiştir.  Âşık, “Ruhsatî kolu”nun da kurucusudur.  Ruhsatî, 1911 yılında vefat etmiştir. 
Çıldırlı Âşık Şenlik 
 Asıl adı Hasan olan Âşık Şenlik, 1850 yılında Ardahan’ın Çıldır ilçesinde doğmuştur.  Öğrenim görmemesine rağmen dini, tarihi, siyasi ve sosyal konularda bilgi sahibidir.  Pir elinden bade içen Âşık Şenlik’in Hak âşığı olduğuna inanılır.  Dini tasavvufi konulu divan/divanî tarzındaki şiirlerinde yabancı sözcükler yer almaktadır.  En çok 11’li olmakla birlikte, hece ölçüsünün bütün kalıplarını kullanmıştır.  Ardahan’ın uzun süre Rus işgali altında yaşaması, onun şiirlerindeki özgürlük tutkusu ve vatan sevgisinin kaynağını oluşturmuştur. Bunlardan başka şiirlerinin konusunu; yergi, aşk, doğa ve toplumsal konular oluşturmaktadır.  Tutsaklığa karşı başkaldırarak halkın milli duygularını diri tutan Âşık Şenlik’in koçaklamaları Köroğlu ve Dadaloğlu’nu anımsatmaktadır.  Şiirlerini genellikle Terekeme/Karapapak ağzıyla söylemiştir.  Birçok çırak yetiştiren âşık, kendi adıyla anılan “Âşık Şenlik kolu”nun da kurucusudur.  Halk şiirine “sicilleme” türünü kazandırmıştır.  “Latif Şah”, “Sevdakâr” ve “Salman Bey” adlı halk hikâyelerini tasnif etmiştir.  Hanı’nın daveti üzerine Revan’a giden Âşık Şenlik, burada karşılaştığı âşıklardan üstün gelir. Bunun üzerine yendiği âşıklar tarafından zehirlenen Âşık Şenlik, Çıldır’a dönerken 1913 yılında yolda vefat eder. 
Sümmanî 
 1860 yılında Erzurum’un Narman ilçesinde doğan Sümmanî’nin asıl adı Hüseyin’dir.  Şiirlerinden hareketle öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır.  Şiirlerinde hem aruz hem de hece ölçüsünü kullanmıştır.  Şiirlerinde genellikle aşk, ayrılık, gurbet, ölüm, din ve zamandan şikâyet konularını işlemiştir.  Âşık, “Sümmanî kolu”nun kurucusudur.  Sümmanî, 1915 yılında vefat etmiştir. 
20. YÜZYIL: 
Kağızmanlı Recep Hıfzî 
 Recep Hıfzi, 1893 yılında Kars’ın Kağızman ilçesinde doğmuştur.  Medrese eğitimi gören Recep, küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberlediği için “Hıfzî” mahlasını almıştır.  Nakşibendi tarikatına mensuptur.  1908 yılında Suna ile evlenen Recep Hıfzî, bir yıl sonra bade içerek âşık olur. Rüyasında bade sunan kızı baldızı Ayşe’ye benzettiği için Ayşe’ye âşık olur. Bu yasak aşka engel olamayan Hıfzî bir süreliğine köyünü terk eder.  Şiirlerinde, sevgiliye olan aşkını, doğa güzelliklerini; Türk-Rus savaşlarını, tutsaklığı ve tasavvufî konuları işlemiştir.  Şiirlerinin dili sade ve samimidir. 
 1918 yılında henüz 25 yaşındayken Ermeni çeteleri tarafından elleri bağlı şekilde süngülenerek şehit edilmiştir.  Amcasının kızı Ziyade’nin erken yaşta ölümü üzerine söylediği “Sefil Baykuş” şiiriyle ünlüdür. 
Âşık Veysel Şatıroğlu 
 Âşık Veysel, 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuştur.  Annesinin adı Gülizar, babasının adı Ahmet’tir.  Çiçek hastalığından dolayı 7 yaşında önce bir gözünü kaybetmiştir. Kısa bir süre sonra da ahırda öküzün boynuzunun gözüne saplanması sonucu diğer gözünü kaybetmiştir.  Babasının ona 10 yaşındayken oyalanması için aldığı sazla saz çalmaya başlar.  25 yaşında Esma isimli bir kızla evlenmiştir. Ancak sekiz yıl sonra karısı başkasıyla kaçmıştır.  İkinci evliliğini Gülizar ile yapan Âşık Veysel’in bu evlilikten dört kız, iki erkek çocuğu olmuştur.  Âşık Veysel, 1930 yılında Sivas’ta maarif müdürlüğü yapan Ahmet Kutsi Tecer ile tanışır. Ahmet Kutsi Tecer 1931 yılında Sivas’ta düzenlenen Halk Şairleri Bayramı’nda Âşık Veysel’e “Halk Şairi” belgesi vererek onu geniş kesimlere tanıtır. Böylelikle Ahmet Kutsi Tecer, Âşık Veysel’i Türk edebiyatına kazandırır.  Cumhuriyetin onuncu yılında bir arkadaşıyla yaklaşık üç ay yürüyerek Ankara’ya gitmiştir.  Âşık Veysel TRT radyolarında programlara katılmış ve Ahmet Kutsi Tecer’in yardımıyla Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapmıştır.  Âşık Veysel, Atatürk’e büyük bir sevgi beslemiş; bu sevgiyi ve onun devrimlerine olan bağlılığını şiirlerinde işlemiştir.  Okuma yazma bilmeyen Âşık Veysel, şiirlerinde doğa, toprak, gurbet, vatan, birlik, köy enstitüleri ve tasavvuf konularını işlemiştir.  1965 yılında TBMM tarafından kendisine maaş bağlanmıştır.  Şiirleri, “Âşık Veysel’den Deyişler”, “Sazımdan Sesler”, “Âşık Veysel Hayatı ve Şiirleri” ve “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitaplarda toplanmıştır.  1950 yılında “Karanlık Dünya” adıyla Âşık Veysel’in hayatını anlatan bir de film çekilmiştir.   Âşık Veysel Şatıroğlu, 21 Mart 1973 yılında vefat etmiştir. 
Posoflu Âşık Müdami 
 1918 yılında Ardahan’ın Posof ilçesinde dığan Müdami’nin asıl adı Sabit Ataman’dır.  Üç yaşında annesini kaybeden Müdami, ilkokul eğitimini tamamlayamamıştır.  Erken yaşta imamlık yapmaya başlamıştır.  Hem aruz hem de hece ölçüsüyle şiirler yazan şair, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde daha başarılıdır.  Şiirlerinde, sevdiği kız olan Şemsinur’a kavuşamamanın acısını, aşk, doğa ve kahramanlık konularını işlemiştir. 
 “Öksüz Vezir” ve “Gül ile Ali Şir” adlı hikâyeleri derlemiştir.  Âşık Müdamî, 1968 yılında vefat etmiştir. 
 
Âşık Reyhanî 
 1934 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğmuştur.  İlkokul öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.  Almanya, Amerika, Fransa, Hollanda, Avusturya, Belçika, Danimarka, Norveç, İsveç, İsviçre ve İran gibi birçok ülkede yaptığı programlarla âşıklık geleneğini dünyaya tanıtmıştır.  1992 yılında ABD’nin Michigan Üniversitesi, Reyhanî’ye fahri öğretmenlik belgesi vermiştir.  Şiirlerini sadece hece ölçüsüyle yazmıştır. 
 Şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır.  Şiirlerinde özellikle Almanya’da çalışan Türk işçilerinin sorunlarını, toplumsal eleştiri, gurbet, aşk, din, kahramanlık ve milli duygular gibi konuları işlemiştir.   Âşık Reyhanî 2006 yılında Bursa’da vefat etmiştir. 
Âşık Şeref Taşlıova 
 1938 yılında Ardahan’ın Çıldır ilçesinde doğmuştur.  İlkokulu bitirdikten sonra Köy Enstitüsü’ne başlamışsa da öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.   Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, Avusturya, Danimarka gibi birçok ülkede bulundu.  Çeşitli kongrelerde bildiriler sunmuş ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır.   Âşıklık geleneğini çok iyi bilen Şeref Taşlıova, âşık karşılaşmalarında da çok başarılıdır.  Şiirlerinde aşk, doğa, gurbet ve kahramanlık gibi konular işlemiştir.  Murat Çobanoğlu ile birlikte Sivas Türk Halk Müziği Korosu’na girmiş ve buradan emekli olmuştur.  Birçok ödüle sahip olan Şeref Taşlıova, 1981’de Atatürk’ün doğumunun 100. yılında TRT’nin yaptığı yarışmada birinci olmuştur.  UNESCO sözleşmesi kapsamında, 2008 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” kabul edilmiştir.  Âşık Şeref Taşlıova, 2014 yılında vefat etmiştir.  Şiirlerinin bir kısmı Kültür Bakanlığı tarafından “Gönül Bahçesi” adlı kitapta yayınlanmıştır. 
Neşet Ertaş 
 Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’de doğmuştur.  Bağlama ustası olan babası Muharrem Ertaş, aynı zamanda Neşet Ertaş’ın hocası olmuştur.  Neşet Ertaş, abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi kabul edilmektedir.  Yaşar Kemal deyişiyle Türk sanatında “Bozkırın Tezenesi” olarak anılmaktadır.  Devlet sanatçısı unvanını reddederek halkın sanatçısı olmaktan mutluluk duyduğunu belirtmiştir.  TBMM’nin verdiği üstün hizmet ödülü dışında devlettin verdiği hiçbir ödülü kabul etmemiştir. Üstün hizmet ödülünü de bu kültüre hizmet eden ecdadı adına kabul ettiğini söylemiştir.  UNESCO sözleşmesi kapsamında, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” kabul edilmiştir.  2011 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Neşet Ertaş’a fahri doktora unvanı vermiştir.  Neşet Ertaş, 2012 yılında vefat etmiştir. 
Mahzunî Şerif 
 1940 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde doğan Mahzunî Şerif’in asıl adı, Şerif Cırık’tır.  İlkokuldan önce Kuran eğitimi almış ve daha sonra ilkokulu tamamlamıştır. Ardından askeri okullarda eğitim görmüş ve sonra ordudan ayrılmıştır.  Şiirlerinden dolayı zaman zaman mahkemelik olmuştur.  Şiirlerinde toplumsal konular, aşk ve doğa konularını işlemiştir.  1985 yılında Hürriyet gazetesinin “Altın Kelebek Ödülü”nü kazanmıştır.  Pis Sultan Abdal, Âşık Veysel ve Davut Sularî’den etkilenmiştir.  Mahzunî Şerif 2002 yılında vefat etmiştir. 
Âşık Murat Çobanoğlu 
 1940 yılında Kars’ta doğan Murat Çobanoğlu, Âşık Gülistan’ın oğludur.  Murat Çobanoğlu Açık Öğretim Fakültesi mezunudur. 
 Uzun yıllar âşık kahvehanesi işletmiş ve burada âşıklarla halkı buluşturmuştur. Bu anlamda “Çobanoğlu Kahvesi” âşıklık geleneğinin önemli bir merkezi haline gelmiştir.  Türkü, atışma ve halk hikâyeciliği dallarında başarılıdır.  Aşk, sevgi, doğa, ayrılık, yurt sevgisi, dinî ve toplumsal konular gibi hemen her konuda şiirler yazmıştır.  Doğu Anadolu’daki birçok âşık gibi Âşık Şenlik’ten etkilenen Murat Çobanoğlu, Âşık Şenlik’e nazireler ve övgüler yazmıştır.  Şeref Taşlıova ile birlikte Sivas Türk Halk Müziği Korosu’na girmiş ve buradan emekli olmuştur.  “Saraç İbrahim”, “Hamit Han ile Melek Sultan”, “Cünun ile Dertli Sultan” ve “Ahmet ile Mehmet” adlı halk hikâyelerini tasnif etmiştir.  Âşık Murat Çobanoğlu 2005 yılında Ankara’da vefat etmiştir.  
Muhlis Akarsu 
 1948 yılında Sivas’ın Kangal ilçesinde doğmuştur.  İlkokulu köyünde okuyan Muhlis Akarsu, ortaokul eğitimini tamamlamamıştır.  Şiirlerinde, barış, kardeşlik ve aşk konularını işlemiştir.  1970 yılında ilk plağı “Su Leyla Leyla”yı çıkarmıştır.  Arif Sağ, Musa Eroğlu ve Yavuz Top ile birlikte “Muhabbet” albümünü çıkarmışlardır.  Muhlis Akarsu, 1993 yılında vefat etmiştir. 
Ozan Arif 
 1949 yılında Giresun’un Alucra ilçesinde doğmuştur.  Memur bir ailenin çocuğu olan Ozan Arif, ortaokul ve lise öğrenimini Samsun’da almıştır. Daha sonra sınıf öğretmeni olarak göreve başlamıştır.  Şiirlerinin tamamını hece ölçüsüyle yazmıştır.  Şiirlerinde genellikle mili konuları işlemiştir.  Destan ve taşlama türlerinde ünlüdür.  Şiirlerinin bir kısmı “Bir Devrin Destanı” adlı kitapta toplanmıştır.  Ozan Arif, 2019 yılında vefat etmiştir. 

Anahtar Kelimeler : Anadolu,sahasında,ortaya,çıkan,âşık,edebiyatı,ürünleri,,genel,olarak,16.,yy.dan,itibaren,takip,edilebilmektedir., Âşık,Edebiyatının,Özellikler..

Pinterest Google News Sitesinde Takip Et Facebook Sayfamızı Takip Et Google Play Kitaplar